7 Ekim Aksa Tufanı'ndan tam 12 gün önceydi...

Dilipak'la birlikte (altı yılı tvde) sekizinci yılında Derin Gerçekler Programının 25 Eylül 2023 Pazartesi akşamki bölümüne her zaman ki gibi başlamıştık. Ağustos sonu ve tüm Eylül ayı boyunca yaşanan bir takım gelişmeler üzerinden ortak bir kaygımız vardı. Kendi aramızda konuşuyor ve hatta (telefonlarımızın dinlenme ihtimalinide düşünerek direkt bu konuları telefon konuşmalarımızda yorumluyorduk ki bu bilgiler yetkili birilerinin kulağına gitsin, masasına konsun)
Bizim büyük bir endişe ile ''Olur mu acaba? Gerçekten böyle bir katliam yapılabilir mi?'' diye kendi aramızda konuştuğumuz konuyu Dilipak büyük bir risk alarak canlı yayında patlatmış ve ''Kirli bir Senaryo var! 1 milyon Filistinliyi sürecekler...'' demişti.
Tarih 25 Eylül 2023'tü!
7 Ekim Aksa Tufanı'ndan tam 12 gün önceydi...

Dilipak bunu nereden biliyordu?
(...)

Ak Parti 14 Ağustos 2001’de kuruldu.
3 Kasım 2002 de seçimlere girdi, tek başına iktidar oldu ve genel başkanı ‘’siyasi yasaklı’’ olmasından dolayı ne milletvekili ve nede Başbakan olamadı.
AK Parti, Siirt’in Pervari ilçesinde 3 sandık kurulunun oluşturulmadığını ve 1 sandığın kırıldığını öne sürerek bu ildeki seçimlerin iptali istemiyle Yüksek Seçim Kurulu’na başvuruda bulunmuş ve YSK başvuruyu kabul etmiş, 2 Aralık 2002’de Siirt seçimleri iptal edilmişti.
Erdoğan'ın partisi iktidardaydı ve yol arkadaşı Gül’e başbakanlık koltuğunu emanet etmiş halde AB, ABD, Çin, Rusya, küresel güçler ve hakim otoriteyle; hareket alanı taammüden kısıtlanmış bir lider olarak gayr-i resmi görüşmeler yapmak zorunda bırakılıyordu.
Erdoğan'ın bu görüşmelerde ortaya koyacağı tavır, hem kendisinin ve hem de temsil ettiği ülkesinin geleceğini belirleyecekti!
Türkiye mevcut darboğazdan çıkmalı, vesayetin ve postalların gölgesinden kurtulmalı, nefes almalıydı! Yıllardır ümüğümüzü sıkan eller önce gevşetilmeli sonra da bu ellerden kurtulunmalıydı.

İşte o elin sahipleri olan ve ''Bayraksızlar'' diye tanımladıklarım, ilk dönemlerde; hareket alanını taammüden kısıtladıkları Erdoğan'la yapılacak gayr-i resmi görüşmeler için George Soros’u vekil tayin ettiler! Seçimleri kazanmış ve iktidar olmuş bir partinin Genel Başkanı ama ne milletvekilliğini ve ne deBaşbakanlığı ''vermedikleri'' Erdoğan’la masaya oturdular. Planları vardı! Konseptleri, Politikaları!
Ve hiç kuşkusuz verecekleri şeyler karşılığında Erdoğan'dan tam icabet istiyorlardı.
Takvim yaprakları 25 Ocak 2003’ü gösteriyordu ve yer, İsviçre’nin Davos kentindeki Dünya Ekonomik Forumu sırasında Victoria Oteli’ydi!
Tüm kadife devrimlerin arkasındaki finansal ve eylemsel güç olan George Soros, ''bayraksızların'' vekili olarak Erdoğan'ın karşısındaydı.

''Muhtar bile olamaz'' denen Erdoğan, Soros'la görüşmesinden 44 gün sonra artık Başbakan'dı.
9 Mart 2003 günü yenilenen Siirt seçimleriyle milletvekili seçildi ve 14 Mart 2003'te Abdullah Gül, emaneti Erdoğan'a devretti. Erdoğan artık Başbakandı ve Türkiye, 28 Şubat limanından hızla demir almalıydı, rota belliydi, yapılacak çok iş vardı.

Soros'un, Erdoğan'a karşı gemileri yakması çok uzun sürmedi, vekaletini yaptıklarına karşı mahcup olmayı bırakın rezil bir duruma düşen Soros, Türkiye'deki ekibini harekete geçirse de, bizzatta gelse, ne yaptıysa olmadı! Soros, başarısız olmuştu. 2013'teki Gezi Olaylarının muadili operasyonlar bir çok ülkede başarılı olmuştu oysa!
''Bayraksızlar'' çok kızgındı!
Çok geçmedi!
Ve Erdoğan 10 Ağustos 2014'te bir yıl sonra Cumhurbaşkanı oldu!

Soros'un başarısızlığından sonra ''Bayraksızlar'' Erdoğan'ın karşısına bu kez Kissenger ile çıktılar.

7 Hanedanın ve özellikle Rockefeller ve Rothschild'lerin mutlak vekiliydi Kissenger!
''Üst aklın'' karakutusu Kissenger!
O muhatap oluyorsa paradigmalar yeniden çizilecek demekti.
''Bayraksızların'' acelesi vardı.
O acele onlara Kissenger tecrübesiyle de olsa hata yaptırıyor, öfkelerinden akılları zail olanlar 15 Temmuz 2016'da topyekun geliyorlardı bu kez.
''Kasımpaşalı Sendromu'' geçiren hanedanlar, ''onlada, onsuzda ol(a)mayan'' Erdoğan fenomeniyle başetmenin yöntemi üzerine çok düşündüler.
Bu Erdoğan ''rol çalıyor'', mehteran usülü bir taktikle aşama aşama mevzi kazıyor, mevzi kazanıyor, dar Anadolu gömleğini zorluyordu.
Kasımpaşalı'nın temsil ettiği irade/akıl için artık muhataplar küçük geliyor, ne Soros ne Kissenger kesmiyordu artık!
''Bayraksızlar'' bu irade karşısında çıtayı her seferinde yükseltmek zorunda kalıyorlar, bu kez Kissenger’la birlikte Erdoğan’ın karşısına bizzat James Rothschild'i oturtmak zorunda kalıyorlardı.
Michael Bloomberg’in organize ettiği görüşme 15 Temmuz'dan iki ay sonra Eylül 2016'da gerçekleşiyordu.

''Bayraksızlar'' bu kez bizzat masaya oturuyorlardı!
Küresel, emperyalist, sömürgeci gücün merkezi ''Bayraksızlar'' Türkiye ile masaya otururken karşılarında Erdoğan varsa da, Erdoğan'da bir sembolüydü temsil ettiği akıl ve iradenin! Aynen, ''Bayraksızlar'' adına masaya oturanlarda...

(O masada ''bayraksızlar'' adına oturanların her birinin kim ve neyi temsil ettiğini yazmak bir ansiklopedi konusu olduğundan sadece foto altına isimlerini bırakıyorum...)

 

(Eylül 2016-15 Temmuz'dan iki ay sonra- EMEA Citi İcra Başkanı James C. Cowles, Coxton Associates ortağı Jeff Enslin, Lazard CEO'su Ken Jacobs, Blackstone Başkanı Hamilton E. Jones, Warburg Pincus CEO'su Chip Kaye, Kissinger Associates'i temsilen Henry Kissinger, BBVA İcra Kurulu Direktörü Jose Manuel Gonzalez-Paramo, WL Ross and Co. Başkanı Wilbur Ross, BM Personeli Emeklilik Fonu Başkanı Carol Boykin, büyük satranç ustası Magnus Carlsen ve temsilcisi Espen Agdestein ile Rotschild ailesi mensubu James Rotschild)

Soros, Kissenger ve nihayet Rothschild'i masaya oturtan kadim akıl, sonrasın da Erdoğan’ın karşısına Papa'yı oturtuyor, Erdoğan’ın temsil ettiği o kadim irade ve güç, sandalyede boy farkına bile tahammül etmiyordu.
(Şubat 2018)

Hiç kuşkusuz Erdoğan, uluslararası toplantılar için gittiği yurtdışı ziyaretlerinin neredeyse hemen her seferinde Yahudi kuruluşların üst düzey temsilcileri ilede bir araya gelmeyi ihmalde etmiyordu. Küresel aklın en önemli etkin kliklerinden biri hiç kuşkusuz ''Yahudi'' lobileriydi.
(Eylül 2019)

Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven, Parti Kapatma Davası, 17-25 Aralık, BOP, 7 Şubat, Gezi, 15 Temmuz'lar vs. geride kalmış gözüksede ekonomik darboğaz finansal operasyonlara evrilmiş, Mavi Vatan ve Gök Vatan'da dalgalanan al sancak Küresel emperyalistlerin canını sıkmış, Karabağ'da Şuşa'da okunan ezanlar, Ayasofya'dan yükselen ezan seslerine karışmış, burçlarında İslam sancağının dalgalandığı tarumar edilmiş hisarımızın tamiratı hız kazanmış, İstanbul Sözleşmesi, DSÖ, WEF, NeuroLink, Starlink, 5G, İklim Karbon vb dayatmalarla icbar edilen zorunluluklar karşısında icabet görüntüsü altında mecburiyetler fıkhına tutunulmuş, El Bab, Afrin, Barış Pınarları, Zeytin Dalı ile güneye inilmiş Golan'a, Akka'ya, Kudüs'e yakınlaşılmış, Küresel emperyalistlerin paratoneli İsrail'i ''otorite'' görenler ifşa edilip devletin kılcal damarlarından alınıp toplu olarak Mavi Marmara gemisine bindirilerek Akdeniz'in soğuk sularına dökülmüş, Türk devletleri teşkilatının temelleri atılırken Suud, BAE, Katar üçgeninde uzakyakın hamlelerle refleksler ölçülmüş, ''Bayraksızlar'' bloğu ''yöntem şekli, paylaşım, nihai hakim taraf kim olacak'' konularında anlaşmazlığa düşmüş, birbirine kılıç çekmeye başlamıştı.
Erdoğan'ın temsil ettiği iradenin fiili lojistiği olan Katar ise tüm bu süreçlerde ortaya koyduğu tavırla artık çok olmaya başlamış, ''bayraksızlar'' Prens Selman'a Suud İstanbul Başkonsolosluğunda asitle erittirdikleri Kaşıkçı'dan aldıkları intikamdan daha büyüğü için Katar-Türkiye mukavemetini kırmanın kararını çoktan almışlardı.
Erdoğan ''rejiminin'' sona ermesi için Katar devre dışı bırakılmalı, gizli ortağının İsrail olduğu Suud ve BAE ortaklığı bu iş için en ideal konsorsuyum haline dönüşmeliydi. Epstein'ın hamisi Chabad-Habatçılar, Dahlan, Bin Zayid, Selman ise çoktan hazırlanmış, Pentagon'daki siyonist çete ise dünden teşnesi olduğu bu planın hayata geçmesi için başlarında kippaları, avuçlarını keyifle oğuşturmaya başlamışlardı bile.

Katar'ın tüm varlıklarını iç etme, el koyma planı aslında Katar'ı batırma planı gözüksede Türkiye gemisini batırmanın senaryosuydu.
Tüm hazırlıklar yapılmış, olasılıklar planlanmıştı! Bunun için ise lazım olan tek şey bu iki ülkenin temsil ettiği iradenin sinir ucuna dokunmak olacaktı.
Ve o, Gazze idi...
Dilipak'ın canlı yayında ana başlıklarıyla anlattığı kirli ve kanlı Gazze Planı için herşey hazırlanmış, Suud, BAE ve daha sonra Mısır'ın da parçası olacağı büyük ihanet için zeminin şartlarının oluşturulması kalmıştı! Zaman çoktan belirlenmişti. Birleşmiş Milletler'in 78. Genel Kurulunda bizzat Netenyahu tarafından deklare edilecekti.
O Gazze'ki; tüm karanlık ve kirli planların Kassam Duvarına çarptığı, şühedanın oluşturduğu kozmik enerji ile Rahmani tecellinin cüş edip, dünyanın rezonansını değiştirdiği, Jacob Rothschild'i sürüklediği ''Gazze Sendromu'' ile kalpten hücceten dünyasını değiştirttiği Gazzeydi!

7 Ekim Aksa Tufanı'ndan 15 gün önce!
Dilipak'ın Derin Gerçekler'de  ''Kirli bir Senaryo var! 1 milyon Filistinliyi sürecekler...'' ifşasını yaptıktan 3 gün önce!
Erdoğan'ın New York'taki Türkevi'nde (beyaz gömlek-kırmızı gravatla) Netenyahu'yu kabul etmesinden 2 gün sonra! (Aynı görüşmede Netenyahu'da beyaz gömlekli-kırmızı gravatlıydı)
Netenyahu 22 Eylül 2023'te BM 78. Genel Kurulu'nda elinde haritayla kürsüye çıkmıştı!
O haritayı göstererek konuşmaya başladı...