İsmail Heniyye'ye sordum...

Odadan bozularak mescide çevrilmiş mutevazi mekanın bir duvarında boydan boya Mescid-i Aksa resmi vardı. Yatsı namazı sonrası devasa Aksa Haremi Şerifi'ne hasretle bakarken tanıdık ve hayli zamandır özlediğim bir sesin; ‘’İsmailime sorduğun soruyu işittim’’ demesiyle hızla o yöne döndüm.
En son Eyüpsultan’da Kızıl Mescid’i arkasındaki mekanda, yedi muhibbanıyla birlikte sohbet ederken korona döneminde görüşmüş sohbetini dinlemiştim. Hayli vakittir ortalıkta görünmüyordu Erbab-ı Esrar’ın sırlarından eski dost Gürbüz Baba(1)
Şaşkınlık ve hasretle sarılıverdim!
Hal hatırdan sonra;
‘’Filistin'e giriş yasağının bitmesine kaç yıl kaldı?’’ diye sordu
‘’Artık saymıyorum’’ dedim.
‘’Siyonist rejim beni Filistin topraklarından deport edip 10 yıl giriş yasağı koysada artık tüm ümmet yasaklıyız’’ diye ekledim. Gürbüz Baba, ‘’Hepimiz yasaklandık! İlahi bir deport var! Gidemiyoruz!'' deyince,
''Ben de namaz vakitleri Eyupsultan Camii'ne gidemiyorum pirim! Yüzüm yok sultanımızın huzuruna çıkamıyorum'' diye ekledim.
''7 Ekim’den bugüne sultanımız Mihmandâr-ı Resul Eba Eyyub makamında değil’’
 dedi.
Hayret dolu bakışlarımda ki suali anlayarak
‘’Mübarek o günden beri Gazze’de’’ deyince ürperdim ve anladım ki bir takım sırlar bu akşam ayân olmak üzereydi.
Dikkatle dinledim anlattıklarını!
Hatırıma aylarca Efendimizi evinde misafir etme şerefine nail olan Mihmandâr-ı Resul, Halid Bin Zeyd Hazretleri'nin, Efendimizin mübarek sakalında gördüğü kuş tüyünü rikkat ve büyük bir nezaketle uzanıp alırken, Efendimizi tebessüm ettiren ve mübarek dudaklarından dökülen sözleri gelince usulca mırıldanıverdim o Hadis-i Şerif'i:
"Lâ yekün bike sûun yâ Ebâ Eyyub" "Sana hiçbir kötülük dokunmasın ey Ebu Eyyub" (2)
''Gördüm'' dedi Gürbüz Baba!
''Hattat Hüsrevoğlu Hoca meşketti bu Hadis-i Şerif'i ve Eyüpsultan Camii'ne astınız (3) ama ne kadar uğraşsanızda o papaz silüeti halen mihrabda! Söyle onlara! O papazın silüetini oradan kaldırsınlar'' (4) dedi.
''O papaz silüetini, güzel bir hat eseriyle örttük ama sonra birileri devreye girip kaldırdılar pirim! Ne yaptıysak iki şeyi Eyüp Sultan'da başaramadık! Yüzlerce yıl İdris-i Bitlis'i olarak anılan tepeyi Pierre Lûti Tepesi (5) yapmalarının adını değiştiremedik, bir de o papaz silüetini kaldıramadık sultanımızın camiisinin mihrabından! O yüzden mahcubiyetimiz çok, yüzümüz yok huzuruna varmaya''

''Siz, daha Medine-i Münevvere'nin kardeşi, Semt-i Mukaddes Eyüp Sultan'da kutsallarınızı koruyamıyorsunuz! Beyt-i Mukaddesin muhafızları Gazzelileri ve Gazze'yi mi koruyacaksınız?'' deyiverdi!
Gürbüz Baba celallenmişti ve Kader-i İlahi aylar sonra Hamas İstanbul irtibat ofisinin mescidinde buluşturmuştu bizi.
Şehid adayı, büyük dava adamı, 3 evladını ve torunlarını kahpe saldırıda şehid veren, tevekkül ve tevazu abidesi, görüldüğünde Allah'ı hatırlatan adamlardan Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi ziyaret etmiş, tebrik ve taziyelerimizi iletmiş, kabul sonrası Sayın Heniyye ile ayaküstü sohbet esnasında; ‘’7 Ekim’den bu yana tek bir lokma, bir yudum su dahi ulaştıramadık. Ne kadar nasipsiziz, bir tek kuruşumuz, yardımımız nasip olmadı Gazze’li kardeşlerimize biz ne suç işledikte bu başımıza geldi?’’ diye sorunca Heniyye;

‘’Kalbiniz bizimle ya! Niyetler amellerden üstündür.’’ demişti.
‘’Mümkün olsaydı koşarak gelirdiniz. Bunu biliyoruz. O yüzden ecrimiz, ecriniz’’ diye eklemişti.
Bu cevap gönlüme bir rahatlık versede kalbim mutmain olmamıştı, olmuyordu!
Kendimle alakalı yaşadığım acziyet karşısında ki gel-gitler ümmet genelinde de karşılık bulmuyordu. Bu koskoca ümmetin içerisinde Gazze Cihadına layık hiçbir kimse kalmamış mıydı? Ümmet olarak bir nasipsizlik yaşıyorduk ama burada engeli koyan Siyonist İsrail ya da sömürgeci emperyalistler değildi! İlahi bir engel vardı sanki! Aklımda istiğfarla beraber sınırları zorlayan sorular dönüp duruyordu ve içimden; ''Allah cc bizzat müdahale mi ediyordu? Kardeşlerimizin yaralarını sarmamıza, yardımlarına koşmamıza, himayemize almamıza müsade etmiyor muydu? Bizi layık görmüyor muydu bu kutlu vazifeye?'' diye geçiriyordum.

Derin bir girdabın içinde dönüp duran ağaç kütüğü gibiydim.
Girdap döndükçe dönüyor, dönüyor, derin bir kuyuya dönüşüyordu.
Suali mukadderlerin heyulasında kalakalmıştım!
Bir cevaptan çok teselli arıyordum sanki.
Doktorun ayağıma geldiği umuduyla;
''Sen söyle Gürbüz Baba! Nedir bu imkansızlık ve çaresizlik? Nedir bunun hikmeti? Hafzalam almıyor! Kuddüs cc bize bu kadar mı gazaplı? İşlediğimiz cürümleri kabul ediyorum ama bizim yüzümüzden Kassam'ın evlatlarının yaşadığı mahrumiyetlerde onların imtihanını ağırlaştırmıyor mu? Sabiler, kundakta bebekler, çocuklar, analar fertaylar içinde ve o feryatlar arşın perdelerini yırtmıyor mu? Gazze hergün ölürken bu bizim vebalimizi artırmıyor mu?'' diye sordum.
‘’İsmailimin sana söyleyemediğini ben söyleyeyim Bülendim!’’ dedi ve ekledi:
‘’ALLAH'u Teala ĞAYUR’dur!’’
''!!!''
Belli ki Gürbüz Baba erbab-ı esrarın sır kapısını aralamak üzereydi!
Benim için artık susma vaktiydi!
Dimağımın derin, dipsiz dehlizlerini paramparça edercesine, yün çuvalına sokulmuş dikenli bir teli çekercesine konuşmaya başladı. Her sözü, her cümlesiyle ruhumu parçalayarak konuştu Gürbüz Baba:
’Allah'u Teala Hazretleri KISKANÇtır! Ve O, en çok Habibini ''kıskanmıştır!'' Herkesden ve herşeyden! Muhammed Mustafa'sı doğmadan babası, doğduktan kısa bir süre sonra annesi fani dünyadan irtihal eyledi. Sonra dedesi, sonra onu himaye eden amcası, daraldığında, göğsü sıkıştığında omuzunda teselli bulduğu Hatice’si, sonra evlatları, sonra Hamza’sı! Kendinden sonra ardında kalan tek yavrusu Fatımasıydı.
Ğayur olan Allah, Habibibin tek sığınağı, tek hamisiydi Ve Resulüne
 ‘’benden ğayrısı yok ve ğayrısı fani! Sadece bana güven, sadece bana râm ol, bana sığın, bende teselli bul, benden iste! Kimseye muhtaç değilsin! Olamassın! Sen ki bir kişiye daha hakkı duyurayım diye çırpınıp duruyorsun, faniler sana sırtını dönüyor kahroluyorsun ya! Üzülme gel! İsra ile Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya gel! Mi’rac ile gel! Arz’da sana herkes sırt dönse, terketse ben ve melekût alemi seninle. Hâmin benim, yardımcın benim, Rezzak benim! Kuvvet benim! Kudret benim! Nusret bende! Zafer bende! Ekmek bende Su bende!'' diyor ve Habibini kendinden ĞAYRIsına bırakmıyordu.

Ve adeta bundan mülhem; ''Ey Gazze'li kullarım! Siz, bana Muhammedim gibisiniz! Nasıl O'nu Benden ğayrısına bırakmadım ise sizi de herkesten ve herşeyden MUSTAĞNİ kılarak BEN'den ĞAYRısına bırakmadım, bırakmıyorum, bırakmayacağım!
Nasıl O'nu kendimden başkasına terketmediysem, sizide kendime terkettim! Size ancak BEN kefilim! Ben Vekilim! Ben yeterim!'' diyor.
Görmüyor musun? Duymuyor musun Bülendim!
Gazzelilerin dilindeki zikri!
HASBİYALLAH! HASBİYALLAH! HASBUNALLAH VE Nİ'MEL VEKİL! Nİ'MEL MEVLA VE Nİ'MEL NASİR!
Allah'u Azimuşşan, Gazze'yi ve Gazzelileri terketmedi!
Muhammedini terketti mi ki? 
Muhammedini terketmeyen Hak Teala kendinden ĞAYRı kimsesi olmayan Gazze'li kullarını mı terkedecek?’’
 derken aniden durdu, ''EstaizuBillah'' diyerek Duha Suresi'nden okumaya başladı:


مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰىۜ Rabb’in seni terk etmedi ey Muhammed ve sana darılmadı da!
وَلَلْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْاُو۫لٰىۜ Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.
وَلَسَوْفَ يُعْط۪يكَ رَبُّكَ فَتَرْضٰىۜ Rabb’in sana özlediğin o mutlu günleri bahşedecek ve sen de O’nun sınırsız lütuf ve ikramıyla hoşnut kalacaksın. Bunun ispatı olarak, geçmişine dönüp bir baksana:
اَلَمْ يَجِدْكَ يَت۪يمًا فَاٰوٰىۖ Bir yetim iken, seni bulup barındırmadı mı?
وَوَجَدَكَ ضَٓالًّا فَهَدٰىۖ Seni kitaptan, imandan haberi olmayan yol bilmez bir kişi olarak bulup da, Kur’an’la tanıştırıp doğru yola iletmedi mi?


وَوَجَدَكَ عَٓائِلًا فَاَغْنٰىۜ Seni ihtiyaç içinde bulup da, gerek helâl kazanç imkânları sağlayarak, gerekse gönlünü zenginleştirerek, başkalarına muhtaç olmaktan kurtarmadı mı?
ĞAYUR olan Allah; şehidoğlu, şehidoğlu, şehidoğlu şehidler diyarı Gazze’li kullarına, Şehid Kassam'ın, Şehid Şeyh Yasin'in, Şehid Rantissi'nin evlatlarına da Habibine tecelli ettiği gibi ĞAYUR esmasıyla tecelli ediyor!
Kimseye ihtiyacınız yok!
Ben varım!
Sadece bana dayanın! Sadece bana güvenin! Sadece benden bekleyin! Benden isteyin! Sadece bana yönelin! Sizler benim için herkesin ve herşeyin ĞAYRısındasınız diyor!
Ne petrol zenginleri, ne devletler, ne liderler, ne meydanlarda slogan atmaktan bile aciz yığınlar ve ne umutlarını bağladıkları biz dahil ĞAYRı kim varsa, herkes ve herşeyden ĞAYUR tecellisine MUĞAYİR ne varsa Gazze'li kullarını temizliyor ve adeta Sizi Muhammedimi seviyor gibi seviyorum!'' diyor. İşte o yüzden kendinden ĞAYrısının hiçbirşeyini muvahhid, mütevekkil ve muttaki Gazze'li kullarına layık görmüyor...''
(...)
''Şu bir hakikattir ki! Vallahi ümmetin nice ricalleri (kadın-erkek) bu tecellinin vesilesi olmak için canını vermeye namzet Bülendim! İstiyorlar ki bir yol, bir imkan, bir binek, bir araç, bir vesile ile Gazze'li kardeşlerimize koşalım! Ve onlara lütfedilen nimetlere biz de ulaşalım. Allah'In nusretinin tecellisinin vesilesi olalım! Bunun için Allah'tan ĞAYRI ne varsa vazgeçmeye, terketmeye hazırlar, hazırız! Ancak nasip edilmiyor! Bu da bir imtihandır! Hikmeti anlayasın! Bu demek değildir ki öylece oturup kalasın! Ahdediyor, kendini raptediyor, kastediyor ama bu kutlu Cihad'a dahil olamıyorsun. İmkanlar mümkün değilse halin Tebük Günü gibidir! Tebük Günü de böyle idi. Ashabtan niceleri Peygamber ordusuna can-ı gönülden katılmak istiyordu fakat bir takım imkanlar mümkün olmuyordu, cihada niyet etmişler ama yokluktan, sıkıntıdan bir yol bulamamışlardı. Bugünde farklı yokluk ve sıkıntılara düçâr edildik! Prangalara vurulduk! Hatta bazı sahâbîler Hz. Peygamber'e gelip yardım ve binek dahi talep etmişler bunun mümkün olmadığı bizzat Efendimiz tarafından açıklanınca da üzüntülerinden gözyaşları içinde dönüp gitmişlerdi. Sen ve biz, şimdi burada, cihad karargahında, hareketin liderinden bu imkansızlığı işitmedik mi? Derin bir keder içinde buradan ayrılmayacak mıyız? Şimdi biz de gözyaşları içinde başımızdakilerden imkan istiyorsak, soruyor ve talep ediyorsak ve karşılık bulamıyorsak böylelerinin durumuda Tebük Günü durumuna benzemez mi?!''
Besmele çekerek Kur'andan ayetler okumaya başladı Gürbüz Baba, sonra mealini, tefsir ederek verdi.

Baktığım nice tefsirlerde onun gönlünden aktığı gibi cümleleri bulamadım ya da ben hakkıyla bakamadım!
Gürbüz Baba'nın okuduğu Tevbe Suresi'nin 91-92-93. ayet-i celilerini buraya bırakıyorum.
Herkes kalbinde konuşlandığı yere göre okusun, anlasın ve kendiyle anlaşsın, sınav kağıdı Gazze'ye baksın diye...
Üzüntünüzden gözyaşları ve derin bir kederle hüzünlenip, yüreğiniz kan ağlar mı bilemem!
ĞAYR'ı siz ne yaparsınız bilemem!
Benim ise;
''Kırdılar büsbütün heveslerimi
Gönülden bir name yazamam ğayrı
Acılar mahzeni dertli gönlümle
Mutluluk resmini çizemem ğayrı.
-
Gençlerin ak düşmüş şakaklarına
-Sessizlik doluşmuş konaklarına
-Bu şehrin aşk kokan sokaklarına
-Gönlümü serip de gezemem ğayrı.
Sevenler gitti de kaldık geriye
Gözümüz kalmadı öte beriye
Mümkün mü gönlümün derdi eriye
Bülbül gibi nağme düzemem ğayrı.
-
Gözlerim yaş dolu görünmez uzak
-Hayat her köşeye kuruyor tuzak
-Erlik kitabını bir daha yazak
-Kim dosttur kim düşman sezemem ğayrı. (6)
(...)
''Yaşlılık, sakatlık gibi sebeplerle bünyesi zayıf olanlara, savaşa gidemeyecek derecedeki hastalara ve kendilerine savaş araç-gereçleri temin etmek üzere harcayacak para bulamayan yoksullara, savaşa katılmadıkları için herhangi bir sorumluluk yoktur; yeter ki, diğer görev ve sorumluluklarını aksatmasınlar, Allah ve Elçisine karşı dürüst ve samîmî olsunlar. Bunlar, hile ve aldatmadan uzak durur, güçleri yettiğince üzerlerine düşeni yaparlarsa, kesinlikle günaha girmiş olmazlar. Zaten güzel davrananlar, asla kınanmazlar. Çünkü Allah, çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. (91)
Hele şu, kendilerine savaşa çıkacak malzeme ve binek temin etmen için huzuruna geldiklerinde, “Üzgünüm, size verecek binek bulamıyorum!” dediğin zaman, binek ve savaş araç gereçleri satın almak üzere harcayacak bir şey bulamadıkları için üzüntüden gözleri yaşararak ve yürekleri kan ağlayarak dönüp giden o fedâkâr müminlere de sorumluluk yoktur. (92)


Sorumluluk ancak, savaşa çıkabilecek kadar güçlü ve zengin oldukları hâlde, görevden kaçmak için senden izin isteyen kimseleredir. Çünkü onlar, Allah yolunda kahramanca savaşarak O’nun hoşnutluğunu kazanmak yerine, geride kalan kadınlarla oturmayı tercih ettiler, bu yüzden Allah da kalplerini mühürledi; artık, kendilerini nasıl bir felâketin beklediğini de bilemezler.'' (93)
(Tevbe Suresi MAHMUT KISA MEALİ 91-92-93)
...
YAZI NOTLARI:
(1) Gürbüz Baba Kimdir? (1-tıklayınız) (2-tıklayınız)
(2) Bu hadîs-i şerîf, Hâkim en-Nîsâbûrî’nin; Buhârî ile Müslim’in el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’lerine almadıkları sahih hadisleri bir araya getiren el-Müstedrek adlı eserinde yer alır.
(3) Hattat Hüsrevoğlu Hocamızın meşkettiği ve Eyüp Camii'ne asılan Hadis-i Şerif'in hikayesi (tıklayınız)
(4) Eyüpsultan Camii'nin mihrabında yer alan PAPAZ SİLÜETİ nedir? (Tıklayınız)
(5) Semt-i Mukaddes Eyüp'te ki o tepe Pierre Lûti'mi, İdris-i Bitlisi Tepesi mi? (Tıklayınız)
(6) Yıllar önce birlikte Kudüs'ü Şerif'e gittiğimiz Şair dostum İdris Yılmaz'ın şiiri

'neyse ki yarın var... umutların en sevdiği gün!''